22 Temmuz 2017 Cumartesi

Trabzondergi.com'da yayımlanan ilk köşe yazım: ÜÇ BAŞLI HANEDANLIĞIN SONU





Tek kelime, 11 harf… Trabzonspor… Paraya karşı emeğin, üç büyüklerin taraftarlarını dahi her şehirde her statda susturan sesin, hiçbir şehirde asla yalnız kalmayışın, Karadenize has yenilmeme hırsının, “Karadenizli’nin biri…” diye başlayan alaya karşı şerefin galibi belli mücadelesinin destanı…
50 senelik amansız mücadeleyi hangi kelime ya da cümleler anlatabilir? Hangi söz karşılar, İstanbul’un yerleşik düzenine Anadolu’un isyanını ve başkaldırısını… Hangi süslü ifade yeter, İstanbul hegemonyasının Anadolu gerçeği karşısındaki hezeyanını… Hangi ses duyurabilir, Anadolu’nun dağları sarsacak çığlığını… Hangi satırlara sığar, Boztepe’den tüm ülkeye yayılan bordo mavi ses… Şüphesiz hiçbiri… Dar ve yokuşlu sokaklarda top oynayan bordo mavili asi çocuklar, bilebilirler miydi, gün gelip devran dündüğünde bütün ülkenin onları konuşacağını… Gazete manşetlerinde ellerinde kupa, yüzlerinde mutluluğun resminin olacağını…
Her şey sarı-kırmızı Ocaklılar ile yeşil-beyaz Güçlüler arasındaki ezeli mücadele ile başladı. 1967’den önce İdmangücü ile İdmanocağı, Trabzon amatör ligindeki birçok klüpten aralarındaki rekabet en ateşli iki klüptü. Futbol tutkusuyla yoğrulan bir şehrin insanları ; gücünü keşfediyor, bu Trabzon derbisini her izlediklerinde futbolun zevkine varıyor, büyük hayaller kurmaya başlıyordu. Tezahüratlar “şa-şa-şa”dan öteye gidemese de coşku büyüktü. Genleri Karadeniz’de karılmış bu coşku yıllar sonra Avni Aker cehennemine dönüşecek ve rakip takım futbolcularının bacaklarını titretecekti. Söz konusu mücadelenin galibi de, yıllar sonra, bir kentin onur mücadelesinin ismi Trabzonspor olacaktı…
1960’lardan itibaren başlayan profesyonel alt liglerin kurulması sürecinde Trabzon’un mahalli takımları; rekabeti kendi kimlik ve renklerinden feragat ederek aynı çatı altında buluşacak; bir şehrin onuru ve gururu ortaya çıkacaktı; Trabzonspor…




Futbolda Anadolu Devrimi kolay olmayacaktı! Öyle ya; küçük bir kentin, düzlüğü hayatlarında ilk defa sadece futbol sahasında görmüş gençleri ne yapabilirlerdi ki? Futbol oynamaya elverişsiz bir Şehir Stadı, mahalle aralarında idman yapan tesisi dahi olmayan bir klübün futbol takımı nereye kadar direnebilirdi? Öyle ya, bu bir hevesti gelip geçecekti, uşakların nefesi nereye kadar dayanabilirdi? Onlar da para vardı, şan vardı, şöhret vardı, imkan vardı… Bu mücadelenin galibi belli isterseniz hiç başlayalım diyorlardı… Yanıldılar, 50 senedir olduğu gibi…
Dar ve dik yokuşlu sokaklarda top oynamaya çalışan, rampanın gücüne karşı topa daha da sert vuran Trabzon’un başı dik gençleri el mi yaman bey mi yaman gösterecekti! Anadolu’nun haritada dahi yerini zor buldukları, itip kaktıkları, hor gördükleri bu şehri milyonların hafızasına bir daha hiç unutamayacakları şekilde kazıyacak, Avni Aker’in kim olduğunu dosta düşmana öğretecekler, her defasında mecburen gelmek zorunda kaldıkları Trabzon’un yerini de anlamını da önyargılı kim varsa idrak ettireceklerdi! Yüzlerine küçümseyerek baktıkları kişileri peşlerinden koşturacaklardı! Şehrin tek katlı binaları için, dar sokaklar için, bitmeyen merdivenleri için, dinmeyen yağmuru için, köşedeki bakkalı için, sokakdaki berberi için, annesi babası kardeşi için, kazanacaklardı, yine yeniden birkez daha vuracaklardı… Trabzonlu için kazanmak; “ben de burdayım, varım” demekti…




Penaltısıyla Liverpool’u Avni Aker’in çimlerine gömen ve Trabzonspor kaptanı olarak sahaya çıkarken başka bir takım kaptanının gerisinde asla sahaya çıkmayan “Dozer Cemil” de, mahalle arasında limon kabuklarıyla oynayarak başladığı futbolda kalesinde geçit vermeyen karadenizin “Güneş”i de, sert mizacı ve beton gibi duruşuyla rakiplerine korku salan “Fırtına Ali Kemal” de, Anadolu ihtilalinin efsanesi “Breziyalı” Ahmet Suat Özyazıcı da, Trabzonlu olmasa da bir Trabzonlu kadar Trazbzonspor aşığı olan Onursal Başkan Şamil Ekinci de, gelmiş geçmiş en iyi sağ beklerden Turgay Semercioğlu da, takımın ilk gol kralı ve Avrupa’da fileleri ilk havalandıran futbolcusu Necmi Perekli de, Trabzonspor forması altında 4 şampiyonluk yaşayan Serdar Bali de, saha içi zekası ve soğukkanlılığı ile tanınan Necati Özçağlayan da, kaleye gönderdiği bazukalarıyla Trabzonspor tarihinin en fazla gol atan oyuncusu Hami Mandıralı da, taraftarın “Sultan” Tekkesi de üç büyüklerin hanedanını yıkmaya yemin etmişti… Boztepe şahittir, Faroz şahittir, Yaroz şahittir, Arafilboyu şahittir, Ganita şahittir, Trabzon şahittir, Karadeniz 50 senenin aziz hatırasına birebir tanıktır. İsimler değişse de sonuçlar değişmedi… 50 senenin emanetleri nesilden nesile eksiksiz taşındı… Otoriteler senelerce yıkıldı, şaştı…

İşte Trabzonpor’un, herkes sussa tarihin heyecanla anlatacağı, tarihin yorulduğu anda hakikatin çığlıkla anlatmaya başlayacağı dillere destanının nacizane betimlemesi… Kupasız şampiyonlukla beraber 7 şampiyonluk, Trabzonspor’un ambleminin tepesindeki tek yıldızda ışıl ışıl parlamaktadır. Ama ne var ki, Trabzonspor’ büyüklüğü yıldızlarda şampiyonluklarda görülemeyecek, Karadeniz’e vuran ay ışığının umut umut yansıdığı bordo mavi yüzlerde anlamını bulacaktır…
Tek kelime, 11 harf sadece ismini anlatmaya yeter ya seni anlatmaya?…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder